top of page

SARI KANTARON YAĞI GELENEKTEN GÜNÜMÜZE DOĞANIN İYİLEŞTİRME GÜCÜ



Sarı kantaron içeren ürünlerin cilt üzerine uygulanması sonucu fotosensitivite, yani güneş ışığına karşı aşırı duyarlılık oluşabilir. Bu nedenle, yağ maseratını cilt üzerine uyguladıktan sonra güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınılmalı veya koruyucu giysi ve geniş spektrumlu bir güneş koruyucu kullanılmalıdır.


Ülkemizde, sarı kantaron olarak da bilinen Hypericum perforatum L. bitkisi; binbirdelik otu, mayasıl otu, koyunkıran veya kuzukıran gibi isimlerle anılan, iki bin yılı aşkın süredir tedavide kullanılan çok yıllık otsu bir bitkidir. İngilizce’de “Saint John’s wort”, Almanca’da “Johanniskraut”, Fransızca’da “Herbe à mille trous”, İtalyanca’da “Erba di San Giovanni” gibi isimlerle bilinen bu bitki; tüm dünyada tedavi edici özellikleriyle ön plana çıkmaktadır. 24 Haziran Aziz John (Baptist St. John) günü, bitkinin çiçeklenme dönemine denk geldiği için, ilk Hristiyanlar tarafından bu ismin verildiği düşünülürken, Türkçe isimlerinin ise yaprak ve çiçeklerinin delikli bir görüntüye sahip olmasından (binbirdelik otu) veya bitkiyi tüketen koyunlarda gelişen fotosensiviteye bağlı ölümden (koyunkıran veya kuzukıran) ileri geldiği düşünülmektedir1,2.


Sarı kantaron tarihin her döneminde değer gören bir bitki olmuştur. Öyle ki; Hippocrates, Theophrastus, Dioscorides, Galenos ve Paracelsus gibi pek çok önemli bilim insanı da eserlerinde bu bitkiye ve tedavi edici özelliklerine yer vermiştir. İnsanlık tarihi boyunca her zaman en çok bilinen ve tedavide en yaygın olarak kullanılan bitkilerden olan sarı kantaron; bu özelliklerinin yanı sıra, Ortaçağ Avrupası’nda kültürel anlamda da geleneklerin ve ritüellerin bir parçası haline gelmiştir. 24 Haziran Saint John Günü arefesinde, insanların evlerin ve kiliselerin kapılarına bu bitkinin yaprak ve çiçeklerinden yapılan süsler asarak kötü ruhlardan korunmaya çalıştığı bilinmektedir. Ayrıca gece yatarken yastıklarının altına bitkinin çiçekli dallarını yerleştirerek rüyalarında Aziz John tarafından bizzat kutsanmayı, bu şekilde tüm yıl ölümden ve diğer kötülüklerden korunmayı ummuşlardır3.


Sarı kantaronun en belirgin etkilerinden biri yara iyileştirici özelliğidir. Yüzyıllardır, bitki halk arasında hem insanların hem de hayvanların yara ve yanık tedavisinde kullanılmıştır. 1618’de Londra Farmakopesi’nde tedavi edici bir bitki olarak listelenmiş ve dönemin ünlü botanikçisi Nicholas Culpeper’in katkılarıyla İngiltere’de popüler hale gelmiştir. Daha sonra, İngiltere, Fransa ve Almanya gibi ülkelerden Amerika’ya göç edenler, bitkinin antidepresan etkileriyle tanınmış olmasıyla birlik- te Amerika’da da yaygın olarak kullanılmasını sağlamışlardır. Dünya Sağlık Örgütü (WHO) de 2002 yılında sarı kantaron bitkisinin tıbbi bitki olarak ilan etmiş ve “Hyperici herba” drogu hakkında geniş bir monograf yayınlamıştır. Bu monograflarda, bitkinin antidepresan, antibakteriyel, antiviral, protein kinaz-C inhibitörü ve yara iyileştirici gibi etkilerine yer verilmiştir1,4.


Sarı kantaronun kimyasal içeriği de birçok çalışma ile aydınlatılmıştır. Bitki, naftodiantron yapısındaki bileşikler (hiperisin, psödohiperisin vb.), floroglusinoller (hiperforin, adhiperforin vb.), flavonoidler (hiperozit, rutin, kersetin vb.), biflavonoidler (biapigenin, amentoflavon), fenolik asitler (ferulik asit, kafeik asit vb.), proantosiyanidinler, uçucu yağlar ve diğer bazı kimyasal bileşikler içerir. Bu bileşenlerin, bitkinin çeşitli etkilerinden sorumlu olduğu bilinmektedir5. Sarı kantaron; ülkemiz için de büyük önem taşır. Çiçekli toprak üstü kısımlarının zeytinyağı içinde güneş ışığında bırakılarak elde edilen yağı, ülkemizde antiseptik ve yara iyileştirici olarak kullanılır. Ayrıca %1’lik infüzyonunun antispazmodik, kabızlık giderici, yatıştırıcı ve parazit düşürücü etkileri nedeniyle halk arasında kullanıldığı bilinmektedir4.


Prof. Dr. Turhan Baytop’un “Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi” adlı eserinde bahsettiği üzere, sarı kantaron yağ maserasyonu genel olarak Türkiye’deki çeşitli yörelerde ufak farklılıklar göstermekle birlikte, temelde 100 gram taze ya da kurutulmuş sarı kantaron çiçeği veya bitkinin toprak üstü kısımlarının ve 250 gram zeytinyağının bir araya getirilip şeffaf bir cam kavanoz içerisine konulmasıyla hazırlanır. Kavanozun kapağı sıkıca kapatıldıktan sonra, bu karışım zaman zaman çalkalanarak 15 gün boyunca güneş ışığında bekletilir. Süreç sonunda, karışım ince bir tülbent veya pamuk yardımıyla süzülür ve elde edilen yağ, serin ve karanlık bir yerde saklanır6.


Hazırlık süreci, 1941 yılında yayınlanan Alman “Ergänzungsbuch” (Erg.-B6) ve Alman Farmakopesi 6’ya göre ise şu şekildedir: Sarı kantaron bitkisinin taze ve ezilmiş çiçekleri (6 kısım), şeffaf bir cam kavanoza alınır ve üzerine 100 kısım zeytinyağı eklenerek ıslatılır. Bu karışım, mayalanma işlemi için sıcak bir ortamda bekletilir. Fermantasyon süreci bitince, kavanozun ağzı kapatılır ve karışım, yağın canlı bir kırmızı renge bürünmesi için yaklaşık altı hafta boyunca güneş ışığı alan bir yerde muhafaza edilir. Sonrasında, bitki materyali sıkılarak ayrılır ve elde edilen yağ, 6 kısım sodyum sülfat kullanılarak kurutulur7. 1992 yılında yapılan bir çalışmada, bu yöntemle hazırlanan yağın bitkinin kimyasal içeriğini oluşturan önemli maddelerden birisi olan hiperisini içermediğini ortaya koyarken; yağın kırmızı rengi veren maddelerin ise lipofilik bozunma ürünleri olduğu saptanmıştır. Yine aynı çalışmada, yağın terapötik etkilerinden sorumlu bileşik olduğu düşünülen hiperforinin ise dayanıklılığının sınırlı olduğu ve yalnızca kurutulmuş çiçeklerin eutanol G kullanılarak yapılan sıcak maserasyonu ve havasız depolanmasıyla yeterli raf ömrüne sahip olabileceği belirtilmiştir. Yağın hazırlanış sürecinde ışık, flavonoid seviyelerinde de bir artışa neden olabilmektedir8. Öte yandan, bitkinin maserasyonunda kullanılan yağın kalitesi ve kimyasal yapısı da son ürünün kimyasal içeriğini, dolayısı ile terapötik değerini etkilediği görülmüştür9,10.


Yara ve yanık gibi cildin iltihaplı durumlarında haricen geçici zihinsel yorgunluk gibi durumlarda ise dahilen kullanılmak üzere 30 yılı aşkın süredir Avrupa eczanelerinde satılan bu yağın geleneksel olarak tedavide kullanımı çok yaygındır. Bu kullanımları arasında dispeptik şikayetler, safra akışını arttırma, gastrit gibi mide problemleri, gut, romatizmal şikayetler, çürükler ve burkulmalara karşı dahilen [Günlük doza karşılık gelen 2-4 g drog (=8- 80 g sarı kantaron yağı), 6-8 damla]; yaralanmalar, miyalji, birinci derece yanık yaraları, romatizmal şikayetler ve lumbago gibi hastalıklara karşı haricen (seyreltilmeden doğrudan lokal uygulama) kul- lanımları dikkat çekmektedir7.

Yüzyıllardır halk arasında tedavi amacıyla kullanı- lan bu yağ maseratı bilim insanlarının da dikkatini çekmiş ve bu maseratın tedavi edici potansiyelini göstermek amacıyla günümüze kadar pek çok çalışma yapılmıştır. Yapılan bu preklinik ve klinik çalışmalar, geleneksel kullanımı destekler niteliktedir.

2009 yılında yapılan bir çalışma, 96’lık etanol ile maserasyon ve ardından ayçiçek yağı ile ekstraksiyon yoluyla hazırlanan yağ ekstresinin en yüksek antienflamatuar etkiyi (%95,24±11,66) ve gastroprotektif aktiviteyi (0,21±0,12 gastrik hasar skoru) sergilediğini göstermiştir. Aynı yağ ekstresinin yüksek kuersetin ve I3,II8-biapigenin içeriğine sahip olduğu (sırasıyla 129±9 μg/mL ve 52±4 μ/mL) ve kuersetin ve I3,II8-biapigenin, indometasine benzer antienflamatuar ak- tivite ve önemli gastroprotektif aktivite gösterdiği belirtilmiştir11. 2010 yılında yapılan başka bir çalışma da elde edilen yağın plaseboya kıyasla istatistiksel olarak anlamlı derecede daha hızlı yara iyileşmesine sebep olduğu keşfedilmiş, bu etkinin ise yağın flavonoid içeriğinden kaynaklandığı ileri sürülmüştür12. 2014 yılında yapılan bir başka preklinik çalışmada ise çeşitli yağlarla hazırlanmış yağ maseratlarının bazılarının konsantrasyona bağlı bir şekilde TNFα ile indüklenen NF-κB aktivasyonunu azalttığı görülmüştür13.


2012 yılında 20 sağlıklı gönüllüye randomize, çift kör, plasebo kontrollü bir klinik çalışma yapılmış, bu çalışmada %15 Hypericum yağ maseratları (taze materyal, zeytinyağı, palmiye yağı, ayçiçeği yağı, DER 1:5, maserasyon süresi 40 gün) içeren kremlerin anti-enflamatuar etkileri incelenmiştir. Çalışmada değerlendirilen her iki cilt parametresi (elektrikselkapasitans ve eritem indeksi), test edilen kremlerle yedi günlük bir tedaviden sonra başlangıç değerine geri dönmüş ve incelenen hemen hemen tüm yağ maseratları, elde edilen 1,280 μg/mL, 2,560 μg/mL veya >2,560 μg/mL minimum inhibitör konsantrasyon değerleri ile incelenen mikroorganizmaların çoğuna karşı aynı antimikrobiyal aktiviteyi göstermiştir14. 2010 yılında yapılan bir başka çalış- mada ise üzüm çekirdeği yağı ile hazırlanmış yağ ekstresinin sezaryen yara iyileşmesi ve hipertrofik skar üzerindeki etkisini araştırılmıştır. 144 kadın çalışmaya dahil edilmiş, verum grubunda merhem (%20 yağlı ekstre) 16 gün boyunca günde 3 kez uygulanmıştır. Sezaryen sonrası 10. günde yara iyileşmesinde ve 40. günde skar oluşumunda plasebo ve kontrol grubuna kıyasla anlamlı farklılıklar tespit edilmiştir. Ayrıca katılımcılar daha az ağrı ve kaşıntı bildirmişlerdir15.


Sarı kantaron yağ maseratı içeren preparatlarının dahilen kullanımında ilişkili olası riskler, hiperforin bileşeni nedeniyle farmakokinetik etkileşimlerle ilgilidir. Metabolik enzimlerin indüksiyon düzeyi, doza ve zamana bağlı olarak değişir. Geleneksel preparatların dahilen kullanımı 2 hafta ile sınırlıdır. Bu kullanım süresi, yüksek hiperforin içerikli preparatlarda CYP-enzimlerinin aktivasyonu için yeterli olabilir. Pediatrik popülasyonda yeterli gü- venlik verisi bulunmadığı için, geleneksel bitkisel tıbbi ürünlerin kullanımı yetişkinlere sınırlıdır. Haricen kullanımında ise çeşitli endikasyonlar için kullanımı uzun bir süre boyunca belgelenmiştir. İşlem gören cilt alanlarının artmış fotosensitivite riski dışında, bilinen bir endişe yoktur. Risk, geleneksel bitkisel tıbbi ürünler için kabul edilebilir bir seviyededir. Daha düşük risk nedeniyle, geleneksel bitkisel tıbbi ürünler yetişkinlerde ve ergenlerde kullanılabilir7.


Sarı kantaron yağ maseratının kullanımı, yüzyıllardır birçok kültürde yaygın olarak kabul görmüş olsa da bu doğal ürünün kullanımıyla ilgili önemli uyarılarımız bulunmaktadır. Sarı kantaron içeren ürünlerin cilt üzerine uygulanması sonucu fotosensitivite, yani güneş ışığına karşı aşırı duyarlılık oluşabilir. Bu nedenle, yağ maseratını cilt üzerine uyguladıktan sonra güneş ışığına maruz kalmaktan kaçınılmalı veya koruyucu giysi ve geniş spektrumlu bir güneş koruyucu kullanılmalıdır. Herhangi bir cilt reaksiyonu örneğin kızarıklık, kaşıntı, yanma hissi gelişirse, kullanımı hemen durdurulmalı ve bir sağlık profesyoneline danışılmalıdır. Unutmayın, doğal tedaviler ve bitkisel ürünlerin kullanımı konusunda bilinçli olmak ve gerekirse profesyonel bir görüş almak, sağlığınızı korumanın en iyi yoludur.


KAYNAKÇA


1. Ersoy, E. and E. Eroğlu Özkan, Hypericum perforatum (St John’s Wort) for Depression Treatment from Past to Present-What Do We Know? Journal of Literature Phar- macy Sciences, 2020. 9(2): p. 137-148.

2. Baytop, T., Türkce bitki adlari sözlügü. 1997: Türk tarih kurumu.

3. Istikoglou, C., V. Mavreas, and G. Geroulanos, History and therapeutic properties of Hypericum perforatum from antiquity until today. Psychiatriki, 2010. 21(4): p. .332-338

4. Ersoy, E., Uludağ’da Yetişen Üç Hypericum Türünün Kimyasal Bileşikleri Ve Biyolojik Aktiviteleri Üzerinde Araştirmalar, Farmakognozi Anabilim Dalı (Doktora Tezi). 2019, İstanbul Üniversitesi: İstanbul.

5. Hostettmann, K. and J.-L. Wolfender, St. John’s Wort and its active principles in depression and anxiety. Ph- ytochemistry, 2005: p. 5-20.

6. Baytop, T., Türkiye’de Bitkiler ile Tedavi. 3. Baskı ed. 2021, Ankara: Ankara Nobel Tıp Kitabevleri.

7. European Medicines Agency (EMA)- Committee on Herbal Medicinal Products (HMPC), Assessment Report on Hypericum perforatum L., herba. EMA/ HMPC/244315/2016, 2022.

8. Maisenbacher, P. and K.A. Kovar, Analysis and stabi- lity of Hyperici oleum. Planta Med, 1992. 58(4): p. 351-4.

9. Heinrich, M., R. Daniels, F. Stintzing, and D. Kammerer, Comprehensive phytochemical characterization of St. John’s wort (Hypericum perforatum L.) oil macerates obtained by different extraction protocols via analytical tools applicable in routine control. Die Pharmazie-An International Journal of Pharmaceutical Sciences, 2017. 72(3): p. 131-138.

10. Çiçek, B.R., Sari Kantaron (Hypericum Perforatum L.) Yağı Standardizasyonu, Farmakognozi Anabilim Dalı (Yüksek lisans Tezi). 2021, Anadolu Üniversitesi: Eski- şehir.

11. Zdunić, G., et al., Evaluation of Hypericum perforatum oil extracts for an antiinflammatory and gastroprotecti- ve activity in rats. Phytotherapy Research, 2009. 23(11): p. 1559-1564.

12. Süntar, I.P., et al., Investigations on the in vivo wound healing potential of Hypericum perforatum L. Journal of ethnopharmacology, 2010. 127(2): p. 468-477.

13. Orhan, I.E., et al., Inhibitory effect of St. John׳ s Wort oil macerates on TNFα-induced NF-κB activation and their fatty acid composition. Journal of ethnophar- macology, 2014. 155(2): p. 1086-1092.

14. Arsić, I., et al., Estimation of dermatological applica- tion of creams with St. John’s Wort oil extracts. Molecu- les, 2011. 17(1): p. 275-294.

15. Samadi, S., et al., The effect of Hypericum perforatum on the wound healing and scar of cesarean. The Jour- nal of Alternative and Complementary Medicine, 2010. 16(1): p. 113-117.

Comments


bottom of page