top of page
Yazarın fotoğrafıEcz. Ali Irmak

AZRAİL İLE SON BİR KAHVE


Azrail yavaşça yanına sokuldu.

“Beni tanımış olmalısın!” dedi sakin ve huzurlu bir ses ile.

“Evet” dedi genç adam. “Geleceğini hissediyordum. Ama senden bir saat daha istiyorum. Sevdiğim birkaç kişiye veda etmeliyim”.

Azrail cevap verdi; “Sana bir saat daha verebilirim ama sevdiklerini araman için değil, benimle bir kahve içmek için”.

Şaşırdı genç adam! Ama tamam dedi. Ne de olsa bilinmeyene bir saat geç gitmek daha iyiydi. Son bir kahve de bu hayata, var oluşunun son zamanlarına güzel bir hatıra olarak kalacaktı. Artık hatıra olacak bir geleceğinin olmadığını anladı o AN. An da bitmişti vakit de! Gitme vaktiydi.

Yavaşça ayağa kalkıp mutfağa geçti. Tanımadığı bu kadına kahve yapıyor olmak ve son bir saati olduğunu bilmek içini ürpertse de içine “Bir saat daha kazandım” sevinci geldi minik bir esinti gibi. Ama sonra çabucak kayboldu. Hayatta boşuna harcadığı ne çok bir saatler olduğunu düşündü. Oysa gitme vaktinden önce dönebileceği onca kavşaktan istediği yöne hiç gitmemişti. Şimdi gitme vaktiydi. O sırada Azrail sordu; “Kimlere veda edecektin?”

-Çocuklarıma...

Sessizlik hakim oldu. Boğazına gelip düğümlenen şey sesini kısmıştı. Devam edemedi. Azrail söze girdi;

-Dün çocuklarına zaman ayırdın mı?

-Evet, çok güzel bir dün geçirdik.

-Başka kime veda edecektin?

-Eşime, anneme, babama, kardeşime, çok sevdiğim birkaç dostuma...

-Dün başka ne yaptın? diye sözünü kesti Azrail.

-Dün düşündüm akşama kadar. Bu sıkışmışlığımın nedenini aradım. Aklıma çözümler geldi ama en sonunda ölsem dedim. Ölsem de kurtulsam.

-Tam da bu yüzden buradayım, sen benim gelişimi seçtin.

Kahvelerden ilk yudumlar alındığında Azrail’in kahve konusunda şaka yaptığını düşünmüştü. Ama bir insan gibi keyifle içiyordu. Sonra şu an bunun ne önemi var? Nasıl olsa kimseye anlatamayacağım.

Azrail sordu:

-Geçmişine baktığında nereyi değiştirmen gerektiğini görebiliyor musun? Ne olsa dün beni çağırmazdın?

-Bunun ne önemi var şimdi. Sen buradasın ve gitme vakti geldi. Ama biliyorum, başka gitme vakitlerim de gelmişti ve ben o zamanlarda bilinmezliklerden korktuğum için gidemedim. Kaldığım yerde ise An’ı yani olanı yaşamaktansa sadece nasıl daha iyi oluru düşünerek geçirdim zamanımı. Zaman tükenirken; AN kayboldu hep. Çünkü umut ettiğim bir gelecekte her şey güzel olacaktı. Ben onu bekledikçe; evet gitme vakti geldi ama seninle gitme vakti!

Azrail gülümseyerek sordu:

-Bir şansın daha olsa, şimdi seni o zamana götürsem tercihlerin değişir mi?

Bir yudum daha kahvesinden aldı Azrail, cevap beklerken. Yüzüne insanoğlunun ne anlama geldiğini anlayamayacağı bir gülümseme oturdu.

Sessizlik birkaç saniye daha sürdü.

“Hayır” dedi. Bu kez Azrail’in yüzündeki şaşkınlık tam da insanoğlunun bildiği bir şaşkınlıktı. Azrail ne zaman sorsa tüm son dakikasını yaşayanlar bir şans daha isterdi. Ama bu kişi istememişti! “Neden hayır?” diye sordu.

“Çünkü seninle konuşurkenki kadar hiç net görmemiştim gitme zamanlarımı. Aslında bu uyanışın tam zamanı şimdiymiş. Olan her şey bugünkü bu netlik içinmiş. Senin gelişin bile. Bunu görerek pişmanlıklarımdan uzak seninle gelebilecek olmak bana iyi bile hissettirdi. Şu AN, çok iyi hissediyorum. Hatta kahvemiz bitince gidebiliriz.”

Bu kez Azrail’in şaşkınlığı daha derin bir hal aldı. Her zamanki gibi kahvenin kekremsi tadını alarak bir ruhu daha alıp gideceğini düşünürken An’ın tadını onunla çıkarmayı seçen birini hiç görmemişti. Ki bu kişi An’ın tadını hayatı boyunca deneyimlemeyi seçmemiş biriydi. Şaşkındı! Ona bir şans daha vermek istedi ama yapamazdı. Bu onun gücünün yetebileceği bir konu değildi. Bir sayaç gibi ters tarafa doğru dönen akrepleri ve yelkovanları olan saatine baktı; “Birazdan döneceğim sen kahveni bitir” dedi ve oturduğu yerde gözden kayboldu.

Adam bir yudum daha aldı kahvesinden ve balkona çıktı. Kuş sesleri vardı gecenin bu saatinde. Denizden gelen esinti yüzünü okşadı. Bir yudum daha aldı kahvesinden ve bu tadı ağzında bilinmezliğine götürebilmek istedi.

O sırada bir ses duydu ve yüzünde bir ıslaklık hissetti.

-Babacım kahven hazır!

Uyandığında güneş yüzüne vuruyordu. Kızı kahvesini hazırlamıştı. Salondan odasına doğru gelen notalar Jason Mraz’ın notalarıydı. “Do you hear me, talking to you...”

Kızına doğru baktı ve;

“BU GÜNÜ ŞİMDİYE KADAR Kİ EN MUHTEŞEM GÜNÜMÜZ GİBİ GEÇİRELİM Mİ?”


Ecz. Ali Irmak

Comments


bottom of page